by

Anneannem

20566_318900468685_1689180_n

Cenaze törenlerini, mevlitleri, acıklı şeyleri hiç sevmezdi. Elinden geldiğince gitmemeye çalıştığını anımsıyorum. Oldukça zorlu geçen hayatına zorunluluk harici sıkıntı veren şeyleri sokmama isteğindendi büyük olasılıkla.  Ama bunu büyük bir zerafetle yaptığını anımsıyorum, ” Biraz rahatsızım, sizi de hasta etmeyeyim.” derdi, “Ben daha sonra ziyarete geleceğim” derdi, ne yapar eder gitmezdi. Ailenin en serinkanlı kişisiydi, ama ortalık çok karıştığında baygınlık geçirmiş numarası yaptığını da anımsıyorum, ne günlerdi. Cismen aramızdan ayrılmasının yıldönümü bugün. Annemle konuştuk, sevmediği şeyi yapmamaya karar verdik, o yüzden onunla ilgili düşündüklerimi anlatacağım bugün. Geçen yıl bir yazı yazmıştım, bu seferki biraz daha bana özel olacak.Altı yıl boyunca onun ” Emanet çocuğu ” olduğumdan, yurtta kaldığım bir beş yılın haftasonlarını da eklersek, daha da fazlaca bir süre çok yakın olduk. Annemin yanına taşındıktan sonra da yürüme mesafesinde oturduğumuz için neredeyse her gün görüştük. O yüzden şimdi anneme gittiğimde sanki TV karşısında evlendirme programları izliyor, ya da odasında uzanıyor olabileceğini gözümün önüne getiriyorum, sanki hiç gitmemiş gibi.Bir kutlama olacağı zaman, anneannem oraya yürüyebilir mi, ya da merdiven var mıdır, anneannem zorlanmasın diye düşünürken yakalıyorum kendimi. Babam gittiğinde de çok uzun bir süre dışarı çıktığımda Atatürk caddesinde rastlasacağız, ya da saat üçe gelirken çaya gelecek gibi gelmişti. Bir süre sonra bunun olmayacağını kabulleniyorsunuz. Anneannem hep hayat dolu oldu, yaşlandım diye siyahlar, kahverengiler giymedi, saçını başını yaptırmaktan, maniküründen pediküründen vazgeçmedi, haberlerle ilgilendi, ekonomiyi, politikayı sorguladı, o yüzden mezarına gitmek de hoşuma gitmiyor, ( Mezarlık gezmeye özel bir ilgim olmasına rağmen )  Her akşam evden dua ediyorum, gün içinde sık sık aklıma geliyor, “Eğer bizi birisi hatırlamazsa gerçekten ölmüş oluruz.” diye düşünüyorum, sık sık anımsamaya gayret ediyorum.

Screen Shot 2016-02-10 at 18.25.15
Anneannemin turkuaz kazağı, ben de onun gibi renkli giyinmeyi seviyorum.

Anneannem 100 yaşına bastığında ailecek bir toplantı düzenledik. Tüm çocukları oradaydı. Büyük dayım ve ailesi Güney Afrika’dan gelmişti. O akşamın sonuna doğru içeri bir Milli Piyango bileti satıcısı girdi, anneanneme “Bilet alır mısınız ? dedi. Dayım 100 yaşında kadına sorduğuna bak,” diye fısıldıyordu ki, “Anneannem iki tane alayım diyerek, çantasından para çıkardı. Dayıma” İşte anneannem onun için 100 yaşını görebildi ve biz muhtemelen bu yüzden göremeyeceğiz.” dedim. Düşüp kalça kemiğini kırdığında ve kalp krizi geçirdiğinde de, 90 yaşının üzerindeydi, ama gayret etti, iyileşti. Doktor artık kemikleri birbirine geçmiş, buna bir şey yapamayız dedikten altı ay sonraki röntgende kemikler yapışmış gözüküyordu. Gezmesine de gitti, misafire de çıktı. Hayatı geldiği gibi kabullenip yaşamayı biliyordu çünkü.

Screen Shot 2016-02-10 at 19.37.24

Lise son sınıfta hem kursa gideyim, hem de Uşak’ta olan karışıklıklardan uzak kalayım diye ailemce İstanbul’a gönderilmiştim. O zamanlar savcı olan babamı benimle tehdit ettiklerini söylememişlerdi bana. İki adım yolda araba tutar kusardım, yavaş yavaş İstanbul’a alıştım ve anneannemle anneanne torun ilişkisinden çok fazlasını geliştirdik, dost olduk. Her zaman benden büyüklerle ve küçüklerle daha iyi anlaşmışımdır. Haftasonları birlikte Adalara, Fenerbahçe, Moda’ya gider, hafta içinde okuldan sonra  anneannemin ziyarete gelen arkadaşlarını ağırlar , ya da onlara giderdik. O yıldan sonra Boğaziçi Üniversitesi’ni kazanıp yurtta kalmaya başladım. Bu kez haftasonları ya onunla Adapazarı’na giderdik, ya da annemler gelirdi. Trende onu annem sanırlardı, hep yaşından genç göstermiştir çünkü. Nazar değmesin diye ses çıkartmazdık. Beş yıl geçtikten sonra 1987 yılında evlenene kadar bankada çalışırken yine anneannemde kaldım. Evlenme teklifi aldığımı annemden önce anneannem öğrendi.

10934035_10153014525688686_3686517695657799490_n
Okul bitmiş bankacı olmuşum, anneannemin evinin önünde Kızıltoprak’ta.

O günlerden anneannemin yaptığı nefis yeşil mercimekli, erişteli naneli çorbayı, dayımın köpeği Lady ile inanılmaz iletişimini ( Birlikte yatarlardı ) orduevine gittiğimizde yarbayların, albayların etrafında dönmelerini ( Bana bu yaşımda bir dolu talibim var, sen kitaptan kafanı kaldırıp da etrafında kim var kim yok diye bakmıyorsun diye sitem ederdi ) arkadaşlarına yaptığımız ziyaretleri, pencere kenarındaki koltuğa geceleri dışardan ateş ederler diye oturmamamızı, yakıt bulunmadığı dönemlerde gaz sobası yakıp, yatak odasını elektrikli sobayla ısıtmamızı ve buz gibi koridoru koşarak geçmemizi, Sedef Adasına gidişlerimizi, Hürriyet gazetesinin ölüm ilanlarını okumamızı, ( ikimiz de mortocuyduk ) eskilerden söz etmemizi, Eski Türkçe okumalarımda bana yardım edişini, Aile araştırmamın en önemli kaynağı olmasını, gece TV seyretmelerimizi ve pek çok başka şeyi anımsıyorum, o ev sık sık rüyama da giriyor.

Anneannem Denizcilik Bankasından emekli olduğu için pek çok yabancı ülkeye ekonomik bir biçimde gitme olanağı bulmuştu. Ama nasıl bir şansı varsa gezileri hep tuhaf zamanlara rast gelmiştir. 71 darbesinde  radyo dinlemediği için sokağa çıkıp askerlerce içeri sokulmuş, Kıbrıs harekatı zamanında ise Akdeniz Gezisi yapmakta olduğundan savaş patlayınca gemi uluslararası sulara çark etmiş. Libya gemiye su ve ekmek yardımında bulunmuş, bir hafta fazladan dolaştıktan sonra İstanbul değil, Antalya’ya demirleyebilmişlerdi. Güney Afrika’ya dayıma gittiği bir gezide ise aktarma uçağını kaçırmış, İtalya’da elinden geldiğince İngilizce’sini kullanıp kendisini bir odaya yerleştirdiği gibi, akşam yemeği ve sonraki uçakta yer sağlatmış, o gece çapkın bir adamdan bir de telefon almıştı.

Anneannemin tam bir cumhuriyet kadını olmasıyla hep övündük. Bisikletli kız izci olmasından başlayıp, Fransızca, derdini anlatacak kadar İngilizce bilmesi, piyano çalması, ud tıngırdatması, steno daktilo öğrenmesi, iş hayatının olması, kayak yapması, babasının başlarda zengin bir tüccar terzi olması dolayısıyla onu tiyatrolara götürmesi, İstanbul’da sayılı arabalardan birine sahip olması, unutulmasın diye anlattırıp kaydettiğim Sarıyer köşk anıları, dedemle Ovacık’ta  geçirdiği günler, Denizcilik bankasında genç arkadaşlarının Bedoş’u olması ve burada anlatmadığım pek çok başka olay dolayısıyla yaşarken bile efsane gibi anlattık durduk. Şimdi düşündüğümde aslında iyi kişiliği, birini kırmaktan kaçınması, cömertliği, mantıklı ve sakin yapısı, hayata bağlılığı, çalışkanlığı, her şeyi dozajında yapması, yardımseverliği onu sevmemizde büyük yer tutuyor.

431089_10150566729853686_2032496722_n

Yaşarken hayat öyküsünü yazacağımı söylemiştim, o da “Öldükten sonra yazarsın.” demişti. Onu gerçekten yansıtabilecek bir şey çıkar mı bilmem, ama mutlaka deneyeceğim. O bizlerden başkasının da bilmesi gereken bir yaşam yaşadı çünkü. Yaşamında bizlere de yer açtığı için minnettarız.

12 Comments


  1. // Reply

    Nilgün’cüğüm,
    İki kere okudum, çok duygulandım.
    Eminim sen de anneannen ve anne-baban sayesinde çok güzel yetiştirildin.
    Okudun,çalıştın,onların aydınlattığı yolda yürüdün.
    Hayatı dolu dolu yaşamış.
    Çok değerli anlar ve anılar bırakmış arkasında.
    Ne mutlu ki sen de onlara sahip çıkmışsın,yaşatmaya devam ediyorsun.
    Bizlere de böyle güzel hatırlanmak,sevilmek kısmet olur inşallah..
    Ne ekersek onu biçiyoruz yaşam boyu.
    Anneannen,baban Cennet’deki Meleklere emanet,benimkiler gibi.
    Sevgiler.
    Selma Turan Er


    1. // Reply

      Çok teşekkür ederim Selmacım, hepimizin sevdikleri huzur içinde olsun.


  2. // Reply

    Nilgün’cüğüm, nasıl güzel ne kadar duygu yüklü bir yazıdır bu. Ne kadar şanslısın ve anneannen de çok şanslıymış. Torunu onu yaşatıyor.
    Sevgilerimle


    1. // Reply

      Teşekkür ederim Nergiscim, sevgiler.


  3. // Reply

    Sevgili Nilgün,
    Yine beğenerek okudum bu kez Anneanne’nle ilgili anı yazını..
    Anneannen muhakkak çok değerli bir kişiydi.

    Ancak benim Anne’min duası gibi ”Allah değer bilenlerle karşılaştırsın ” Onun değerli olması kadar senin de
    onun bu güzelliklerini takdir edebilecek nitelikte olman ne güzel.

    Onu hep anılarında yaşat ve yaz ki biz de bu keyfi senile paylaşalım…
    Sevgilerimle….


    1. // Reply

      Çok teşekkür ederim Tülay Hanım, Allah hepimizi değer bilenlerle karşılaştırsın, ne güzelmiş annenizin duası, sevgiler.


  4. // Reply

    Nilgüncüğüm, anneanneni tanımaktan çok mutlu oldum – ucundan da olsa 🙂 Kendi anneme benzettim biraz, ikisi de Cumhuriyet’in has kızları – zaman ve kafa yapısı olarak…Eğer kitabı yazarsan muhakkak alıp okumak isterim <3 Sevgi ve teşekkürler…


    1. // Reply

      Evet gerçekten Cumhuriyetin o ilk genç kızları hepimizden farklı.


  5. // Reply

    Nilgün halamı öyle güzel anlatmışsın ki artık hikayesini yazmanı bekliyorum o eşsiz bir hanımefendiydi teşekkürler.


    1. // Reply

      Yazmaya başladım 🙂 Ben de teşekkür ederim 🙂


  6. // Reply

    Sevgili Nilgün,
    Gecenin bir vakti internette gezinirken tesadüfen senin yazılarınla karşılaştım. Boğaziçi kız yurdunda beraber ne komik ve eğlenceli sohbetler ederdik.O zamanlar da ,aynı annaneni anlattığın bu yazı gibi, bütün ayrıntılarıyla cıvıl cıvıl hep birşeyler anlatır dururdun. Yazın bana o kadar tanıdık geldi ki,annaneni bana da çok anlatırdın, demek 100 yaşına kadar yaşadı? Haftasonları onun Kızıltoprak’taki evine giderdin.Ne güzel günlerdi…Aradan çok seneler geçti ama ,herşeyi hatırladım okudukça. Bence çok güzel yazıyorsun, insanı alıp başka alemlere götürüyor.
    Görüşmek üzere, iyi geceler
    Süheyla Altan Çataltepe


    1. // Reply

      Sabah sabah aaaa dedim 🙂 Yıllar oldu görüşmeyeli, interneti bu yüzden seviyorum işte. Ben de birden mezarlıktan kuzukulağı toplayıp yediğimiz günlere döndüm. Gerçekten ne günlerdi. Çok teşekkürler Süheylacım, görüşmek üzere.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *