by

Merkür ters, Jüpiter düz

mercury

Bu aralar Merkür mü Jüpiter mi her ne halt ters gidiyorsa, yine evde bozulmayan şey kalmadı. Blogu da sözde düzelttik, ama hata uyarısı verip vermeyeceğinden emin değilim. Her gün şu gezegen ters, bu gezegen düz bir dolu yazı geliyor sosyal medya hesaplarımdan. Aslında şu astroloji işi kişiye özel yapılırsa ve ciddi ciddi ilgilenilirse doğru sonuçlar çıkabiliyor, hepten reddettiğim bir şey değil yani. Zaten 1962 yılının Şubat ayında 2 gün boyunca yedi gezegenin Kova’da olduğu bir dizilim zamanı doğduğumdan ( 62 Kova Burçluları deniyor bize ) bir de Kova Burcu olduğumdan, her şeyle olduğu gibi Astroloji ile de yakından ilgiliyim. Ama bunu şeyini çıkarma aşamasına getirmedim henüz. Bilgiye karşı bir dipsomanim olduğu ve bu kuvvetli yanlarımdan olduğu gibi, aynı anda zayıf yanlarımdan da olduğu doğrudur. “Bilgi güçtür, neden zayıflık ?” diyeceksiniz, işte hep daha fazlasını bilme ve yeteri kadar bilmiyorum diyerek yapmak istediğinize başlayamama, mükemmeliyet arama olursa, o bir yerde zayıflık haline gelebiliyor.

Evde en çok kullandığım üç makine süpürge, çamaşır ve kurutma makineleri. Daha önce takıntı  ilgili yazmıştım. Temizlik anlayışımın takıntılı bir tarafı yok henüz. Ama evde kedi olduğundan ve İstanbul pis bir şehir olduğundan her gün ev süpürülüyor ve giyilenler yıkanıyor. Evin çamaşırhaneye döndüğü günler çoğunlukta. Yıka ütüle, yıka ütüle, bitmiyor bir türlü. Temizliğe gelen bir hanım, ” Allah bitirmesin.” demişti. Hani ölmeyelim kalmayalım, hep yıkayıp ütüleyelim anlamında. İşte bu süreklilik 29 yıllık evliliğimde 5-6 süpürge, 3-4 çamaşır makinesi tüketmemize yol açtı. Bunu düşündükçe hem sinirlerim bozuluyor, hem de inanasım gelmiyor aslında.

İtiraf ediyorum, ben ilk çamaşır makinesini evlenmeden önce almış nesildenim. “Evlenmeye amma meraklıymışsın.” diyeceksiniz, durum öyle değil. Ben okula erken başladığımdan, erken de bitirdim. Yani 20 yaşında beş yıllık lisanstan mezun olmuş, üniversite üçüncü sınıfta kendi paramı kazanmaya başlamıştım. Dolayısıyla 25 yaşında evlendiğimde, yedi yıldır çalışıyordum. Annem param çar çur olmasın diye habire bir takım şeyler alıp, “Bu ay şunu aldım, şu kadar da taksidin var, bana öde.” diyen bir anneydi. Kore annelerini aratmıyormuş yani. Her neyse işte ortada daha damat adayı bile yokken, o ilk yürüyen makinelerden bir tane alıp, evin bir köşesine koymuştu bile. O yüzden eşim hala “Evlenmeye o kadar hevesliydin ki, çamaşır makinen bile vardı.” diye dalga geçer. İşte o ilk makine yürüyordu, ama öyle böyle değil, yürüyüp yürüyüp salonun ortasına geldiği çok olurdu. Bir süre sonra ondan kurtulup yürümeyenini aldık, ama o da bozuldu. Şimdilerde makineler bozulduğunda tamir parası neredeyse yenisi ile aynı. O yüzden makineyi atıp, yenisini almak zorunda kalıyorsunuz. Evde çok çamaşır olduğundan kurutması da bir sorun. Bizde balkona görünür biçimde çamaşır asmak yasak. Evde de kaloriferlerin önü kapalı. Askılıkta kuruyan çamaşırlar duvarlarda küf yapıyor. Mecburen bir kurutma makinesi aldık, o da geldiğinden beri üç kez tamire gitti. Bu kez içi kirlenmiş. Temizlendi, kayışı değişti ( ne menem bir kayışsa bu ikinci değişmesi), Şimdi en azından kurutma süresi azalmış, yeni fark ettim. Memnun olmadım diyemem. Saklıköy’deki evde ip gerip çamaşırları mis gibi güneşte kurutayım dedim, eşim hemen karşı çıktı. Görüntüsü kötüymüş. Hoş güneşte kuruttuğunuz çamaşırı da bekletmeden, hemen ütülemeniz gerekiyor, yoksa kazık gibi oluyor. Kurutma makinesinin memnuniyeti geçmeden elektrik süpürgesinin hortumu elimde kaldı. Sanırım o hanım hanım çalışma nazikliği bende yok. Hoyrat biriyim. Araba kullanırken de taksi şöförü gibi kullandığımı söylüyorlar. Yani benden alınacak arabayı “Öğretmenden”, ya da “Bayandan temiz” diye satamazsınız muhtemelen. Her şey biraz da aceleden oluyor, şu iş bir an önce bitsin de kitabıma, dizime, boyamama, yazmama döneyim paniği. Ev işini hiç sevmiyorum çünkü. Ütü yapmaktan, çamaşır yıkamaktan, ev temizlemekten falan filan hoşlananları da hiç anlayamıyorum. Yemek yapmak hadi bir derece. Sevdiğim insanlara yaptığımda ve yapmaya mecbur değilken yaptığımda yemek yapmaktan, özellikle de hamur işleri ile uğraşmaktan ben de hoşlanıyorum. Ama ütünün neresi güzel ? Haa , kırışıklıkları açtıkça, hayatınızda ters giden şeyleri düzeltiyormuş gibi hissediyorsanız o başka, bak onu anlarım. Çamaşır yıkamayı da Freud ile ilişkilendirebilirsiniz, “E geriye ne kaldı ?”  diye soracaksınız değil mi ? E siz de haklısınız! Tabii tüm bunların üzerine tüketmeye yönelten toplum, esir olduğumuzun kanıtları şunlar bunları konuşmak istemiyorum. Zehirli olmayan deterjan kullanımı, gereğinden fazlasını almamak tamam da,  ne yaparsanız yapın, o çamaşırlar yine çıkacak ve elimize külümüzü alıp nehir kenarına, çeşme başına  da gidemeyeceğimize göre-  ki o da nehir kirletme konusuna giriyor-   bir biçimde alıp tüketmeye devam edeceğiz. Bu arada merakımdan araştırmıştım, sizlere de aktarayım. Bilinen en eski ütü İ.Ö 3. yüzyıla aitmiş. Odun kömürü yakılan tava biçimindeki ütü Çin’de bulunmuş. Eski Yunanlılar da İ.Ö. 400 yılında keten kumaşlarda pli yapmak için silindir biçiminde ısıtılmış çubuktan oluşan bir tür ütü kullanırlarmış. Çamaşır makinesine gelince, ilk mekanik çamaşır yıkama makinesinin patenti Amerika’da 1858 yılında Hamilton E Smith tarafından alınmış. İlk Elektrik Süpürgesinin patenti 1901 yılında H Cecil Booth’ca alınmış. İlk makineler buzdolabı büyüklüğündeymiş ve iki kişi tarafından kullanılıyormuş.

Domates, salatalık ve biber fidelerimi bahçeye aldım. Kabakları dikmek için en az altı yaprak olmasını bekliyorum, şu anda dört yaprakları var. Kore’ye gitmeden altı yaprak olurlarsa 19 Mayıs tarihinde dikeceğim. Olmazlarsa dönüşe artık. Bu yıl beş kavun, beş de karpuz fidesi aldım, bakalım bahçemde olacaklar mı ???

13217427_10154125269943686_5681033676999243636_o

Biyografilere olan merakımı çoğunuz bilir. Biyografiler hakkında şurada bir yazı yazmıştım. Kitapçıya son gidişimde yeni biyografi kitapları aldım , ikisini hemen okumaya başladım. Biri Ayşe Kadriye Onat’ın Ne Güzel Günlerdi O Günler . Ellili yıllarda babasının Vali olarak görev yaptığı ( Mehmet Esat Onat )  Amasya ve Sinop, emekli olduktan sonra yerleştikleri İstanbul’da geçen yıllarını anlatmış. Kitapevi’nden bu yıl çıkan anılar kolaylıkla okunuyor. Yazarımızın amcası da ünlü mimar, eski İTÜ rektörü Emin Onat. Demokrat Parti Döneminin havasını koklayabilirsiniz.

13221424_10154125191153686_7449147125593754717_o

Diğer bir kitap bireysel bir açmazı ele alıyor. Eyüp Turan Reyhan gençliğinin başındayken başladığı psikoterapi serüvenini ve yaşadıklarını Kalkedon Yayınlarından çıkan Bir Psikoterapi Mağdurunun Anıları, Türkiye’de Psikoterapi Çıkmazı adlı kitabında anlatıyor. Kitap 2015 basımı. 34 yıl içinde kendisini dinlediğini söylerken uyuyan, ya da karanlıkta para sayan doktorlar dahil, terapist eğitimi almadığı halde bu işi yapmaya yeltenen 10’dan fazla doktordan , kimisinin adını açıkça yazarak, kimisinden takma adla bahsetmiş. Tüm bu uzun yıllarca aldatıldığından, zorla kazandığı parayı sonuç almadan doktorlara döktüğünden o kadar mutsuz olmuş ki, kendisi gibi şifa arayanlara bir uyarı olsun diye yaşadıklarını anlatmış. İlginç bir kitap, göz atmakta yarar var. Diğer kitapları da okudukça yazacağım.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *