by

Yapmak isteyip yapamadıklarım, istemeden yaptıklarım, iyi ki yapmışım dediklerim

yazımasası

İç sesini bir türlü susturamayan insanları bilir misiniz ? Hah, işte ben onlardanım. Durulmayan da bir kafam var. Bir kaç şeyi bir arada düşünür, sonra hiç yeri değilken sesli bir biçimde bir konudan söz ederim. Ya da bir konuyu konuşurken çağrışım yoluyla üç beş saniyede başka yerlere gitmişimdir. Pat diye gittiğim yerle ilgili bir yorum yaparım.  Bu da neden söz ettiğimi doğal olarak anlayamayan çevremdekilerin bana sinir olmasına neden olur sıklıkla. O iç sesim durmaksızın geçmişi, şimdiyi, geleceği kurcalar durur. Sürekli bu durumda gezmenin duygusal olduğu kadar fiziksel sonuçları da var tabii. Çeşitli organlara vuran hastalıklar bir yana, durmadan oraya buraya çarpmak, anahtarı kapıda, paketleri şurda burda unutmak, gözümdeki gözlüğü aramak, çaydanlığı ocakta unutup yakmak, acaba ocağın altını açık mı unuttum diye onca yoldan geri dönmek ( ki bu gibi şeyleri yapanlar genellikle ışığı, ocağı şunu bunu kapattığını görürler, bende oran yüzde elli ) bunlardan sadece bir kaçı.

1977211_10152202460548686_2004547574_n

Kendimi bildim bileli hep birden fazla işe yöneldim. Evi toparlarken bir odayı bitirip, bir diğerine bile geçemem. Her odayı birden toparlamaya çalışırım. Astroloji konusunda bilgili, çok sevgili  arkadaşım Hatice,  “Sen mutfağında yemek yapıp, yatak odanda uyuyamazsın, yıldız haritana göre her şeyi salona taşıyorsun, hepsini bir anda yapmaya çalışıyorsun.” demişti. 1962 Kova burçlularından olmanın etkisi mi bilemiyorum. ( 1962 yılının 4’ünden başlayarak 2-3 gün bir stellium var Kova burcunda ve ay dahil altı gezegenim Kova burcunda.  Daha astrolojiye yeteri  kadar sardırmadım, bunu da yapayım açıklamalarım daha yere basacak sanırım. ) İşte bu kadar fazla şeyi aynı anda yapmak istemek, doğal olarak yapmak isteyip de yapamadıklarınızın çoğalmasına yol açıyor. Bir de istemediğiniz halde yapmak zorunda olduklarınız ortaya çıkınca, istediklerinizi yapma kapasiteniz azalıyor.  Kötümser olmama karşın, nankör de olmamaya çalıştığımdan iyi ki yapmışım dediklerime de şükrediyorum.

kitap
Başucumdaki raflarda okunmaya hazır kitaplar

 

Yeterince okuyamadığımı hissediyorum. Şu anda başlayıp henüz bitirmediğim on kadar kitap var. Bunun üç misli kadarı da henüz başlamadan bekliyor. Eğer gün içinde kitaplardan biri bitmişse kendimi şanslı hissediyorum. Aynı şeyi yazma ile ilgili de söyleyebilirim. Yazılıp düzeltilmeyi, elden geçmeyi bekleyen yığınla şiir, öykü duruyor. Durmadan erteliyorum. Yazın başlarım, hafta başında başlarım diye diye dosyalar dolusu yazıyı bekletiyorum. Evde akademik çalışma amacıyla biriktirilmiş yazılar, makaleler şunlar bunlar da var. Ara sıra aklıma bir şey geliyor açıp bakıyorum, bir bakıyorum bir saat geçmiş, yerde yayılmış oturuyorum. Eski mektuplarım da sınıflandırılıp düzeltilecek, onlar da sıralarını bekliyorlar zarflar içinde. 2000’lerde bir ara Hürriyet Gazetesinin Agora sitesi için bir dizi yazı yazmıştım. Onların içinde bir tanesi sanırım biriktirdiklerim üzerineydi. Biriktirmeye fena halde eğilimim var. Yazı işte şuracıkta

Emekli olunca daha verimli olurum diye düşünmüştüm. Aslında sanırım yapmak istediklerim arttığından yine de hiç bir şeye yetişemiyormuşum gibi geliyor. Korece’ye başladım örneğin. Online derslerden , kitaplardan filan yavaş yavaş öğreniyorum. Diziler, müzikler de yardımcı oluyor. Ama bu yıl ya da gelecek yıl Kore’ye gidersem İngilizce kullanmadan şakır şakır konuşayım istiyorum.  Bunu yapabilmem için de her şeyi bırakıp, yalnızca Korece çalışmam gerekiyor. Gece saat iki üç gibi yatağa gidebilirsem, başucu lambamı açıp yatağın kenarında tuttuğum sözlükten iki üç Korece sözcüğü okuyup ezberlemeye çalışıyorum, gün içindekilere ek olarak. Dışardan bakılınca tam bir deli gibi göründüğümü biliyorum, ama kendimi tutamıyorum.

Daha önce İngilizce öğretmek adına tahtaya yalnızca kedi filan çizerken bir yıldır, ufak tefek bir şeyler çizmeye başladım. Çocuk öyküsü resimlerim belki diye başlayarak. Şimdilerde acaba illustration dersi alsam mı, online bir çok siteler var, photoshopla birleştirebilirim gibi düşünceler içindeyim. Tek problem aslında bunun da çok zaman alacak ve değer verilmesi gereken bir uğraş olması, belki tek başına yapılması gereken bir uğraş.

kuşillustration

Yaz gelince bahçecilik epeyce zamanımı alacak. Bahçenin sebze kısmı tamamen bana ait. Çiçekler ve ağaçlar Hüsam’ın sorumluluğunda. Bu yaz bahçeye bir de pond yapmayı, hatta, ördek beslemeyi düşünüyorum. Ama bütün bunların yanında geçen gün hiç olmayacak bir şey yaptım ve gidip şunu aldım :

dikis

 

Annem çok iyi dikiş diktiğinden, ben hep sadece derslerimden sorumlu tutuldum. Okulda yaptırdıkları antika vs dikişleri bile annem elimden alır, “Ben yaparım, sen ders çalış.” derdi. Böylece kendi söküğünü bile dikemeyen biri oldum çıktım. Aslında örgü örüyorum, ama dikiş dedin mi, orada durmak gerek. Dikişten anlayan bir eşe sahip olmak şans tabii, Şimdi yavaştan bir şeyler öğrenirsem, yapmak istediğim çok fazla şey var aklımda. Oturup desen çizmeye başladım bile.

Yapmak istediklerim yanında yapmak istemediğim, ama yapmak zorunda olduğum işler var. Bunların çoğu kolayca tahmin edebileceğiniz gibi ev işleri. Bunların içinde ütü, en fazla zaman alan iş. Çok fazla ütü olduğundan o zamanı yalnızca ütü yaparak geçirmiş olmak zaman kaybı gibi geliyor. Bu yüzden ütüyle birlikte mutlaka ya film seyrediyorum, ya ders çalışıyorum. Tabii ortalık toplamak, alışveriş, ve ipe sapa gelmez vakit alıcı türlü iş zamanımı yiyip bitiriyor. Bazen “Bu sabah odalardan sekiz bardak topladım.” diye yazan yazar kadınlar gibi hissediyorum kendimi. Yazın ve kışın kaldığımız ev farklı olduğundan habire bir evden diğerine eşya taşıyıp duruyoruz. Açıkçası ben buzdolabı düzenleme, mutfak dolapları tertipleme, perde yıkama, yazlık kışlık ayırma gibi işlerin hiç birisini sevmiyorum. Her gün ev süpürülüp, toz alınıyor, siliniyor. Alerjik olduğumdan, evde kedi de olduğundan temizlik düzenli. Çok da titiz biri olmamama rağmen herhalde bunlara harcadığım zaman gözüme battığından sinirlenebiliyorum. Arkadaşlarımdan biri “O zaman yaptırt bunları.” dedi geçenlerde. O da ayrı problem. On beş günde bir gelen temizlikçi kadından bile sıkılıyorum, gitsin diye gözünün içine bakıyorum. Daha sık gelmelerine sanırım katlanamam.

Ütü masasının en çok işe yaradığı durum :)
Ütü masasının en çok işe yaradığı durum 🙂

Gerçi bu istemeden yaptıklarım kısmından bazı şeyleri çıkartmayı başardım. Kırk yaşında sonra istemediğim halde görüştüğüm kişi sayısını azalttım örneğin. Hatır için çiğ tavuk yeme işinden vazgeçtim diyebiliriz. Oh ! Bir ferahlık oldu etrafımda sanki. Başkaları ne diyor, ne diyecek diye düşünmeyi de azalttım. Yaşla gelen bir rahatlık belki. Ciddi bir hastalık atlatmış olmanın sonucu da olabilir. Neden her neyse, sanırım sonucu yararıma oldu. Bu,  iyi ki yapmışım dediklerimden biri.

Kırkından sonra yüksek lisans bitirmiş olmak da,  iyi ki yapmışım dediklerimden. Ama doktoraya devam etmemek de, diğer uğraşlarım açısından alınması gereken bir karardı sanırım. Hala arada sırada acaba sözlü tarih konusunda çalışsam mı  gibi düşünceler geçiyor aklımdan itiraf edeyim. Ama istediğim filmi görememek, okumak istediğim kitabı okuyamamak, doğru düzgün gezip tozamamak, yazamamak, yalnızca tek bir yöne kanalize olmak gibi durumlar gelince aklıma hemencik vazgeçiyorum.

Aslında evlenmekten, çocuk doğurmaya, okuduğum bölümden, yaptığım bazı işlere kadar iyi ki yapmışım diyebileceğim pek çok şey var. Yapamadıklarıma, zaman ayıramadıklarıma hayıflanırken bunları aklıma getiriyor, sakinleşiyorum. Üniversite yıllığıma oda arkadaşım Zerrin, Özdemir Asaf’ın dizelerinden yola çıkarak,  “Seni yaşamak değil, bu telaş öldürecek.” yazmıştı. Belki biraz sakin olmak lazım. Ama yine de bu bir yapı meselesi. Benim aklıma da Özdemir Asaf’ın başka bir şiiri geldi şimdi, Bugün ve Bugün şiiri :  Öyle çabuk geçiyor ki günler / Hele sen de bir bak hayatına / Daha dün doğmuşuz sanki/ Yeni okula başlamışız/ Yeni sevmişiz  // Öyle çabuk geçiyor ki günler / Hele sen de bir bak hayatına / Yarın bitecek sanki her şey / Yarın ölecek gibiyiz  // Daha doymamışız yaşamasına / Günlerimiz dün bir, bugün iki / Sakın bir şey bırakma yarına / Yarın yok ki.

Gerçi ben yaşadığımız, öğrendiğimiz her şeyin kayda geçtiğine, burada bu zamanda, bu boyutta olmasa da başka yerlerde işe yarayacağına inanıyorum. Belki de bu açlık bu yüzden. Yaparken eğleniyor olmak da güzel, yaşamın farkındalığı değil mi esas olan?

1931058_28769953685_1690_n
Saklıköy’de şalvarımla 🙂

 

 

 

4 Comments


  1. // Reply

    Heh, hoş bir concept doğrusu! İnsanı, bütün bunları kendisi için de düşünmeye sevkediyor:)) Evet, kendim için de şöyle bir düşünmeliyim, çok da geç olmadan:)) Zira benim kategorinin %90’ı falan, “yapmak isteyip de üşendiklerim”:))


  2. // Reply

    Nilgün’cüm;
    Çok tatlısın….
    Kendini ne kadar içten ve sevecen anlatıyorsun..

    Sende, kendimden çok şey buluyorum…
    Hep, ” ben de …ben de ” demek istiyorum..

    Keşke yine biraraya gelebilsek..
    Sevgiler…


    1. // Reply

      Çok teşekkürler, bir gün buluşalım gerçekten, özledim sizi.


  3. // Reply

    Canım arkadaşım, o kadar iyi ve o kadar güzel anlatmışsın ki.. 🙂
    Okurken yoruldum… 🙂 🙂
    Sevgiyle kal, bir de arada nefes al e mi? 🙂

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *