by

Atilla Atalay’ın Ornitorenginden Nilgün’ün Tarsiyer’ine, Acâib’ül-Mahlukât

platypus
Platypus / Ornitoreng

Yıllar önce Atilla Atalay’ın Menekşe İstasyonu kitabında Ornitorenk öyküsüne rastladığımda gülmekten kendimi alamamıştım, hem de kahkahalarla. Aynı dönem çocuklarıydık ve o da benim gibi aylarca cikletin içinden çıkması gereken ornitorenk kartpostalı peşinden koşmuştu, ne menem bir hayvan olduğunu bilmeden. Hatta aynı benim gibi “Aslında yok böyle bir hayvan kandırıyorlar bizi “diye düşünerek.

Ornitorenk bizim devrin çocukları için, aynı Atilla Atalay’ın dediği gibi isim hayvan bitki oyununda O harfinden hayvan yazmaya yaramıştı bir süre sonra. Bizim için hayvanlar belliydi o zamanlar. Kuş dedin mi, karga, güvercin, kanarya, bülbül, serçe, martı, yabaniyse kartal, akbaba, baykuş en fazla. Yabani hayvan da işte aslan, kaplan, fil, ayı, kurt, tilki. La Fontaine fabl’ları filan da olmasa, iyice cahildik. Kaçımız hayvanat bahçesine filan gidip hayvan görmüştük ki, gidenler de maymunla, uyuşturulmuş bir kaç hayvandan başkasını görmemiştir. Zaten oldum olası hayvanat bahçelerini sevmem. Açık olanları bir kenara bırakırsak, hayvan cezaevinden başka nedirler ki ? İkinci sırada da sirkler vardır hoşlanmadığım. Yine aynı hayvan eziyetinden. Üçüncü sırada Lunaparklar var, ama onun nedenini sonra konuşuruz. Belgeseller filan ortaya çıkıp, ben de ekran başına yapışana, Jacques Cousteau meraklısı olup, ceylan peşinde koşan büyük kedileri seyretmeye başlayana kadar çoktan genç kız olmuştum bile. Geçenlerde biri yazmıştı, kim olduğunu anımsayamıyorum, ” Biz Türkler belgesele bayılırız, ekran karşısında hayvanların birbirini kovalayıp yiyişini, büyülenmiş gibi izleriz.” diye. Gerçekten de doğru. “Yumurtaya can veren Allahım, sen nelere kadirsin”‘in bir başka tezahürü bu bence.  İşte geçenlerde Pinterest’te hayvan fotoğrafları tararken bu ornitorenge rastladım. Hazret aslında ördek gagalı Platypus olarak da anılıyor. Avustralya ve Tazmanya’da yaşayan bu acayip mahlukat yumurtlayan memeli, gagası ördek gagası, kuyruğu kunduz kuyruğu,  ayakları susamuru ayağı, hani sanki artık parçalardan hayvan yapalım demişler de, bu olmuş gibi bir şey. O zamanlar da adından yola çıkıp yok aslında bu hayvan diye düşünmüşüz, bir de özelliklerini bilsek, ne yapardık acaba ?

İşte zaman değişip, yağmur ormanlarında şurada burada dakka başı yeni bir hayvan türü bulundu, haberleri gelmeye başlayalı, eline kamera alan da hayvan peşine düşeli, bendeniz bu tür acayip mahlukata iyice meraklı oldum. Her ne kadar büyük kedilere hayranlığım hep sürse de, diğer canlıların arasından fena halde sevdiğim, görmek için hayvanat bahçelerine bile gitmeyi göze aldığım, hatta bunlardan bir kez görebilsem diye yurtdışı gezileri planladığım bazı hayvanlar var. Bunların fotoğraflarını normal panolarda, ya da digital ortamlarda biriktirip duruyorum.

tarsier

Bu hayvanlardan biri tarsiyer.(tarsier)  Güneydoğu Asya Adalarında bulunan bu primat, beni kocaman gözleriyle çekti kendisine önce.  Bazıları en küçük maymun da diyor. Gece yaşayan bir varlık.  O gözler onun için belermiş öyle. İnternette ona Yoda’nın dedesi diyenler de var. Arkadaşlarımdan bazıları “Bu korkunç hayvanın nesini sevdin?” diye sorsa da, dünyada benim gibi düşünen insanlar olmalı ki, bu zavallıları evcil hayvan gibi düşündüklerinden evlerine alıp kafeslere kapatıyorlarmış.  Sonuçta, hayvancıklar kafalarını kafeslere vurarak intihar ediyorlarmış.

Koca göz, ve gece yaşayan deyince Madagaskar’da yaşayan aye aye da geliyor akla. Bu zavallıcıkların kaderi de kötü şans getirdiğine inanıldığı için öldürülmek. Bence bu dünyaya kötü şans olarak gelenler yalnızca bizleriz, bu kadar hayvana eziyet edip durduğumuza bakılırsa. Bu aye aye bizim tarsiyerden daha korkunç görünümlü bence, yani ben tarsiyerleri daha çok seviyorum diyelim. Gremlin’ler için de  tarsiyerlerden esinlenildiği söyleniyor.

Yan yana sıralanıp etrafı gözetleyen mirketler  ( meerkats ) sonraki tercihim. Benim çocukluğumda bu kadar sevimli bir hayvan olduğunu bilseydim, herhalde bunları araştırmak filan isterdim. Bu şirin şeyleri belgesellerde her gördüğümde , birini yakalayıp öpebilmek için derin bir istek duyuyorum. Koloniler halinde yaşayan mirketlerde bebeklere  bakıcılık yapan mirketler oluyor. Bir de akrepleri yuvalarından çıkarıp yakalamaları takdire şayan.

prairie-dogs-photos-6
Meerkats, mirketler

 

 

Dünyanın en mutlu hayvanı beni de mutlu ediyor. Quokka adı verilen ve Türkçe olarak kısa kuyruklu çalı kangurusu denilen bu hayvancağız da Avustralya’da yaşıyor, Kanguru ve wallaby’ler gibi keseli bir hayvan ve  gececi. Etrafta mutlu mutlu dolaşıyor. Aşağıdaki de,  bir fotoğrafı :

quokka
Quokka, kısa kuyruklu çalı kangurusu

 

 

Bir de videosu var burada da pek sevimli :

Şimdi Singapur’da Rainforest bölümünde gördüğüm tembel hayvan da pek ilginç. O kadar ağır hareket ederek yemeğini yiyordu ki, hepimize resmen fenalık geldiydi. Tepetaklak ağaca asılmıştı. Asıl yaşam alanları Güney ve Orta Amerika’daki yağmur ormanlarıymış. Adının İngilizcesi sloth.

Son zamanlarda kuş gözlem merakım tavan yapmış durumda. O yüzden her cinsten kuş hakkında olur olmaz her türlü bilgiyi  topluyor, elimde dürbün ile dolaşıyorum. Ama ille de “Bir kuş görmek istesen bu ne olurdu?”  diye sorsanız puffinler derim. Bunlara deniz papağanı da deniliyor. Ağzında balıklarıyla Kuzey Pasifik’te dolaşan, bir de Atlantik türü olan bu kuşları görebilmek için bizimkileri Faroe Adalarına götürmeye çalışıyorum, kimbilir belki bu yıl başarırım.

atlantic-puffin-bird-hd-wallpapers-cool-desktop-widescree-photospuffin-eating

 

 

Kuşlardan merak ettiğim bir de  mavi ayaklı sümsük kuşu  var. Bu da aynı ornitorenk gibi bir şey. Yani sanki biri bir kuş karikatürü çizmiş de, aslında böyle bir kuş yokmuş gibi. Onu da Pasifik Okyanusu Adalarında bulabiliyoruz. Bunların çiftleşme dansları da youtubeda fink atıyor. Gerçekten de komik.

Blue-Footed-Boobie-Galapagos

Eğer bu konuyu uzatırsak daha pek çok hayvan sayabilirim. Ama ilk aklıma gelenler bunlar. Bazen iyi ki hızla gelişen bir dünyada hem 1900’lerde yaşadık, hem de 2000’lerde yaşıyoruz da pek çok şey öğrenme ve görme şansımız oluyor diye düşünüyorum. Bir de” Yeni bir tür bulunmuş.” haberinden sonra, ” Peki bu yenir mi acaba ?” diye soranlarımız olmasa!

2 Comments


  1. // Reply

    Ne kadar hoş bir gözlemci ve araştırmacısın ve doğa sevgisiyle dopdolusun Nilgün’cüm…
    Sen de bir Kaptan Cousteau olabilirdin diyorum..
    Ben de senin gönüllü takipçin…
    Ki şu anda seni zevkle okuyup, izliyorum…
    Devam ….


    1. // Reply

      Çok teşekkürler 🙂

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *