by

Bizim hanım sizin kızı hamamda görmüş, beğenmiş

Kore Dizisi izleyenler bilir, hemen hemen her dizide esas oğlan ya da kız en az bir kez görücü usulü randevuya çıkar. Bu buluşma, bir aile büyüğünün -ki bu bazen büyükanne, büyükbaba,  bazen de anne olur-  ısrarıyla gerçekleşir. Gençler bu randevulara pek gitmek istemezler;  ya yalnız takılmaktan hoşlanan uçarı kişilikleri yüzündendir, ya da ailelerinin onaylamadığı bir sevgilileri vardır. Erkekler randevuların pek çoğunda gay numarası yapar, sonunda kızdan tokadı yerler. Kızlarımız da pek sıradışıdır, randevuya gelen erkek onlardaki garipliği farkeder ve  anında topuklar.

Son günlerde izlediğim bir dizide de benzer sahneler olunca, aklıma öncelikle bana gelen ilk görücü geldi. Sanırım on dört yaşında filandım. Bahçede kedileri beslerken tanıdık bir komşuyla hiç tanımadığım birileri daha geldi. Bir süre sonra her zamanki gibi toz toprak içinde eve döndüm. Bizim zamanımızda misafire aldırma, odana geç otur diye bir şey yoktu. Gelen konuklara hoşgeldin denir,  kolonya şeker filan ikram edilirdi. Hatta ikramların içinde sigara da vardı. Bizim evimizde de herkesin evinde olduğu gibi kristal bir tabağın içinde misafir sigaraları bulunurdu. Misafire ölüm sunmak da bu olsa gerek. “Hoşgeldiniz” deyip oturdum. Komşu kadın başka şehirden gelen misafirlerinden, oğullarının ne zeki, ne efendi olduğundan filan sözediyordu, ben de bir an önce gitseler de tekrar bahçeye dönsem diye düşünüyordum. İki cümle kadar sonra gelenlerin niyetleri anlaşıldı. Benim şaşkınlığım geçmeden babam, ” Benim kızım on dört yaşında, daha çocuk,  okuyor, ne evlenmesi “deyip gelenleri yolcu etti. O zamanlar normal olmasına rağmen yine de , tanımadığı aileye misafir geldikleri ilde görücü giden bu insanları çok garipsemiştim.

Daha bir nesil önce, babamın annesi için evlilik deneyimi on iki yaşında başlamış.  13-14 yaşlarındaki Öksüz Ahmet ile sabi nikahı kıydırılarak. Babaannem o zamanlarda da cazgır olduğundan evlenmek istememiş ve eline sopayı alıp Ahmet’i evden kovmuş. Olay İstanbul’da çalışan babasına bildirilince, babası kızın küçük olduğunu, derhal boşamalarını bildiren bir mektup göndermiş. Bir sonraki talibi de vermezseniz kaçırırız dediğinden, hemen tanıdık bir çocukla başını bağlamak istemişler. Evleneceği çocuk için  etraftan ” Kel, dişsiz, hem de ihtiyar” dedikleri için, evleneceği sabah kaçıp, bir ağaç tepesine gizlenmiş. Annesi, kardeşi arayıp bulmuşlar zorla ağaçtan indirip, sürükleye sürükleye giydirmeye götürmüşler. Nikahtan sonra kırmızı gelinliğiyle, at üzerinde  damadın evine gelen babaannem kapıda serili koyun postunun üstünden atlayıp, içmesi için verdikleri suyu da saksının içinde dökmüş. Halbuki pöstekiye basması uysal olacağını gösteriyormuş. Su da damadın ellerini yıkadığı suymuş. Babaannem herkesin fısıldaşıp durmasından, bir şeyler olduğunu anlamış, ama daha önce kimse uyarmadığından gayet doğal davranmış. Yüzgörümlülüğünden sonra damadı gören babaannem,  kel, dişsiz, yaşlı  filan olmadığını görüp rahatlamış. Yine de evlendiğinde çocuk yaştaymış.

Görücü usulü evlilikler dünyanın pek çok yerinde var. Örneğin Amerika’da okuyan Hintliler, ülkelerine dönüp ailelerinin onaylayacağı kızlar ya da erkeklerle görücü usulü evlilikler yapabiliyorlar. Bekarken kızlarla gezip tozan bazı erkeklerin, iş evlenmeye gelince ailelerinin seçtiği kızlarla evlendiğini görebiliyoruz. Geçtiğimiz yıl bir film seyretmiştim. Arranged * isimli bu film Brooklyn’de aynı okulda öğretmenlik yapan iki öğretmenin yaşamını anlatıyordu. Biri musevi, diğeri müslüman olan bu öğretmenler, farklı yaşantılara, ailelere, dinlere sahip olmalarına karşın çok benzer bir kaderi paylaşıyorlardı. Çevrelerindeki insanların  yaşantılarıyla ilgili önyargıları aynıydı örneğin. Okul müdüresinin her ikisini de anlayamamış olması aklımda kalmış net bir biçimde.  İkisi de ailelerinin düzenlediği evlilik görüşmelerine gidiyorlardı. Samimi ve sıcak bir filmdi.

Görücü usulü deyince aklıma gelen bir başka görüntü Batıcı yazarlardan Celal Nuri’nin (İleri) çizdiğidir.  Kadınlarımız adlı kitabında görücü sistemini eleştirdiği kısmı pek severim. Şöyle yazmıştır :

” Mahalle karıları salık veriyorlar. Felan bey veya paşanın nur topu gibi bir kızı varmış. Ondört yaşında, balık etinde, uslu, malumatlı, güzel, kaşı keman gibi, dişleri inci gibi, dudakları kiraz gibi, ağzı hokka gibi, saçı yılan gibi, gibi, gibi , gibi… Bunu geçen gün tramvayda Rukiye Hanım da teyid etmiş. Binaenaleyh muhit ve saat-ı mülakat tayin etmeden ( yer ve görüşme saati), Aksaray’da Fatih civarında, Horhor’da, Kadırga’da yedi sekiz kapı dolaştıktan, yarım düzine kız gördükten sonra, Kabasakal’da paşanın konağına giderler. Tanımaya asla hacet görülmediği halde, teklifsizlik son derecededir. Küçük hanım zaten gece gündüz hep görücüleri düşünür. Hayalini daima zevc-i müstakbeli mağruzu celb eder. Her şeyi hazırdır. Hatta görücü hanımefendilerin huzurunda nasıl oturacağını, ne söyleyeceğini, nasıl tebessüm edüb, kırıtacağını, kusurlarını nasıl saklayacağını, evvelden öğrenmiştir. Dudular, sütnineler, bacılar, kolcular, hacı nineler, yenge eskileri tam bir orkestra teşkil edüb, biçarelerin etrafını almıştır. Misafir hanımlar dereden, tepeden, politikadan biraz bahsettikten sonra küçük hanım sahneye çıkar. Hazırcı camekanındaki kukla gibi iskemlenin üstüne oturur. Görücü hanımlar bir defa kızın halk ve seciyesini anlıyacak istidadta değil, saniyen bunlar erkek değil ki öyle bir gözle bir kadını muayene edebilsinler. iş gürültüye gelir, kız beğenilir. Akşam üzeri valide hanım, teyze hanım ve aiyetleri beyefendiye uzun uzadıya zevc-i atiyesini sena ederler. Zaten beyefendi de o esnada pek ziyade hayalata dalmış bulunacağından muhayyilesinde küçük hanımı büyütür, büyütür, büyütür. nihayet yine hanımlar gidüb söz keserler. Belki beyefendi hanımefendiyi bonmarşede de görür. işte bizde evlenmek alelade böyle olur. “

Celal Nuri her ne kadar usulü eleştirirken ” Bunlar erkek değil ki , öyle bir gözle kadını muayene edebilsinler.” dese de bir biçimde yavaş yavaş eleştirel bir bakış açsı gelişmeye başlamış diyebiliriz.  Bir çok toplumda gençlerin kendi başına evlenmesine izin verilmediği, iki ailenin bu işe bir ortaklık gözüyle baktığı, mal mülk, çocuklarla ilgili hakları evlilik yoluyla aktardığı bir gerçek. Dolayısıyla evlilik ekonomik ve siyasal kazançlara göre düzenleniyor. Şimdilerde moda olan evlilik programlarında da kadınlar ” Emeklilik nerden, Evin var mı ?, Maaş kaç? sorularını göbek havaları eşliğinde sorabiliyorlar, eğer maaş kendilerini tatmin ediyorsa, ardından elektrik alabiliyorlar da. Seksenler dizisinin Rukiye annesi dizi boyunca kızına koca ararken “SSK’sı var mı ? ” diye sordu. Ama bizler hep   SSK’sı olmasa da, sevimli aşık Ergun Plak’ı tercih ettik, aşk’ı daha doğrusu.

Dünyanın pek çok yerinde ayarlanmış randevu, görücü usulü gibi yöntemlerin bazen çok başarılı sonuçlar getirdiği de oluyor birlikteliklere, beklentilerin ne olduğuna ve sonrasında çiftlerin birbirlerini ne kadar tanıdığına da   bağlı olarak. Yıllarca birbirini tanıyarak birlikte olmuş çiftlerin de anlaşamadığı, ayrıldığı oluyor sıklıkla. Sonuçta görücü usulü de, tanışmak için bir yöntem pek çoğunun arasında. Yine de işe ailelerin evlenmesi gibi bakılmayan, ortaklık görüntüsü taşımayan, kazanç,  getiri hesabı yapılmayan, çiftlerin birbirlerini tanıyabildiği kadar tanımasına olanak tanıyan başlangıçları olan birliktelikler daha iyi değil mi? Hem kim hazırcı camekanındaki kukla olmak ister ki ?

1 Comment


  1. // Reply

    Eline ,diline sağlık…

Leave a Reply to TÜLAY karayazgan Cancel reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *